Ortada
Sorunu sor hemen cevaplansın.
ortada teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- obvious
Örnek Cümle:
It's obvious Tom and Mary like each other.
-Tom ve Mary'nin birbirlerinden hoşlandığı ortada.
Örnek Cümle:
It is obvious that his condition has not worsened.
-Durumun daha kötüye gitmediği ortada.
- apparent
- exposed
Örnek Cümle:
Now everything's exposed.
-Şimdi her şey ortada.
Örnek Cümle:
The hill is exposed, with no trees.
-Tepe ortada, ağaçsız.
- evidentiary
- evident
Örnek Cümle:
It was evident to all of us that he was innocent.
-Masum olduğu hepimiz için ortadaydı.
Örnek Cümle:
It's evident that human behaviour is more dangerous for the environment than radiation.
-Apaçık ortadadır ki, insan davranışları çevre için radyasyondan daha tehlikelidir.
- in between
- between
- 1. in the middle. 2. in public, publicly. 3. evident, obvious
- in the middle
Örnek Cümle:
Fold the paper in the middle.
-Kağıdı ortadan katla.
Örnek Cümle:
The truth lies in the middle.
-Gerçek ortada yatıyor.
- evidential
- betwixt
- clear
Örnek Cümle:
A cup of coffee cleared up my headache.
-Bir fincan kahve, baş ağrımı ortadan kaldırdı.
- a) in the middle b) clear, obvious, evident, self-evident, apparent, patent, palpable
- halfway
- explicit
- abroad
- manifest
- palpable
- center (Bilgisayar)
- middle (Bilgisayar)
Örnek Cümle:
The truth lies in the middle.
-Gerçek ortada yatıyor.
Örnek Cümle:
The truth lies somewhere in the middle.
-Gerçek ortada bir yerde yatıyor.
- in view
- indecisive
- overt
- centrality
- demonstrable
- borderline
- in evidence
- indeterminate
- patent
- orta
- {s} central
Ski jumping is popular in Nordic countries and Central Europe.
-Kayakla atlama İskandinav ülkeleri ve Orta Avrupa'da popülerdir.
Kazakhstan is one of the developed countries in Central Asia.
-Kazakistan, Orta Asya'daki gelişmiş ülkelerden biridir.
- orta
- {i} medium
I believe the medium size will fit you better.
-İnanıyorum ki orta beden sana daha iyi uyacak.
I like my steak cooked medium rare.
-Bifteğimi orta pişmiş severim.
- orta
- mean
This does not mean that they have nothing in common with other peoples.
-Bu, onların diğer insanlarla ortak bir şeyi olmadığı anlamına gelmez.
Tom doesn't have a mean bone in his body.
-Tom bedeninde ortalama bir kemiğe sahip değil.
- orta
- middle
That place is in the middle of nowhere.
-O yer hiçbir yerin ortasında değildir.
This magnificent cathedral dates back to the Middle Ages.
-Bu muhteşem katedral orta çağlara kadar dayanır.
- orta
- mid
Don't speak in the middle of a lesson.
-Dersin ortasında konuşma.
The middle finger is the longest.
-En uzun parmak orta parmaktır.
- ortada bir şeyler dönüyor
- something in the air
- ortada bırakma
- exposure
- ortada bırakmak
- to leave (someone) in the lurch, leave (someone) in a difficult situation
- ortada bırakmak
- expose
- ortada fol yok yumurta yokken
- (Konuşma Dili) for no apparent reason whatsoever
- ortada kalmak
- 1. to be left without house or home, be left homeless. 2. to be caught in the middle (when two of one's friends are quarreling with each other)
- ortada kalmak
- to be in a fix
- ortada olan
- unashamed
- ortada olma
- being in the middle
- ortada olma
- conspicuity
- ortada olma
- conspicuousness
- ortada olmak
- be evidentiary of
- ortada olmak
- be evidential of
- orta
- moderate
Moderate exercise will refresh both mind and body.
-Orta dereceli egzersiz hem aklımızı hem bedenimizi tazeler.
Moderate exercise will do you good.
-Orta derecede egzersiz sana iyi gelecektir.
- Orta
- (Tıp) medius
- orta
- mediocre
- orta
- {i} midst
Your gift was like discovery of an oasis in the midst of a desert.
-Hediyen bir çölün ortasındaki bir vahanın keşfi gibiydi.
He fainted in the midst of his speech.
-Konuşmasının ortasında bayıldı.
- orta
- center
You hit the center of the target.
-Hedefin ortasından vurdun.
The skyscraper is in the center of the city.
-Gökdelen şehrin ortasındadır.
- orta
- centre point
- orta
- indifferent
- orta
- in-between
- orta
- (Dilbilim) half open
- orta
- normal
I thought that my girlfriend was normal, but she turned out to be a succubus!
-Kız arkadaşımın normal olduğunu düşündüm ama onun bir şeytan olduğu ortaya çıktı.
His normal position is third baseman.
-Onun normal pozisyonu üçüncü orta saha oyuncusu.
- orta
- mid-
These tire tracks were made by a mid-size vehicle.
-Bu lastik izleri orta boy bir araç tarafından yapıldı.
Since the mid-20th century, the number of hutongs in Beijing has dropped dramatically as they are demolished to make way for new roads and buildings.
-20. yüzyılın ortalarından beri Pekin'de su kuyusu sayısı önemli ölçüde düşmüş ve yeni yol ve binalar için bir yol yapmak için yıkılmışlardır.
- orta
- center point
- orta
- med
I like my steak medium.
-Bifteğimi orta büyüklükte severim.
Is early medieval glass production a continuation of Roman glass technology?
-Erken Ortaçağ cam üretimi Roma cam teknolojisinin bir devamı mıdır?
- orta
- counter
- orta
- cross-ball
- orta
- (Meteoroloji) mediocris">(Meteoroloji) mediocris
- orta
- intermediate
She can't put together three words in Spanish, and she claims she's intermediate.
-İspanyolca üç kelimeyi bir araya getiremiyor, ve orta düzey olduğunu iddia ediyor.
Intermediate and advanced language courses are given in the language being learned.
-Orta ve ileri dil kursları öğretilen dilde verilir.
- orta
- centre
- orta
- fair
- orta
- medial
- orta
- median
- orta
- centro-
- orta
- fair to middling
- orta
- tolerable
- orta
- average
She reads on average three or four books a week.
-O, haftada ortalama üç ya da dört kitap okur.
What is the value of an average home in your area?
-Bölgenizdeki ortalama bir evin değeri nedir?
- orta
- middling
- orta
- media
- orta
- midpoint
- orta
- mezzo
- açıkça ortada olmak
- to be clearly obvious
- gün gibi aşikâr/ortada
- clear as day / clear
- orta
- of medium
- orta
- ın the middle
- orta
- the middle
- gün gibi ortada
- clear as daylight
- gün gibi ortada
- as clear as day
- gün gibi ortada
- as clear as daylight
- gün gibi ortada
- obvious, evident, clear as a day
- gün gibi ortada
- clear as day
- kabak gibi ortada olma
- flagrancy
- orta
- phys. place, locus, field
- orta
- intermediary
- orta
- mesial
- orta
- inbetween
- orta
- moderate; average, middling
- orta
- secondary
In 1873 he moved to Warsaw with his whole family, and from that time taught German at the Veterinary Institute and at a secondary school.
-1873 yılında bütün ailesiyle birlikte Varşova'ya taşındı ve o zamandan sonra Veteriner Enstitüsü ve bir ortaokulda Almanca dersi verdi.
He attended only secondary school.
-O sadece ortaokula devam etti.
- orta
- passable
- orta
- in between
- orta
- {i} C
- orta
- bosom
- orta
- intermediate , medium
- orta
- centre [Brit.]
- orta
- mesne
- orta
- mediate
- orta
- middle, middle part, central part
- orta
- meso
What makes you think the Middle East is more important than Mesoamerica, for instance?
-Örneğin Orta Doğu'nun Orta Amerika'dan daha önemli olduğunu sana düşündürten şey ne?
The earliest civilizations arose in Mesopotamia.
-En eski uygarlıklar Mezopotamya'da ortaya çıktı.
- orta
- middle, central (thing)
- orta
- center,centre
- orta
- midway
- orta
- ides
- orta
- middle, centre; central; average, medium, middle, middling; intermediate; moderate, tolerable; mediocre, indifferent
- orta
- centripetal
- suçun apaçık ortada olması
- flagrancy
- tam ortada
- bang in the middle
- ölüsü ortada kalmak
- for (someone's) body not to be claimed by anyone
İlgili Terimler
ortada teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı
- Görünür yerde, göz önünde
- Sonucu belli olmayan (karşılaşma)
- Orta
- midi
- Orta
- (Osmanlı Dönemi) VASÎT
- Orta
- (Osmanlı Dönemi) CEVŞ
- Orta
- vasat
- orta
- İçinde, arasında
- orta
- İyi ile kötü arasındaki durum, hâl
- orta
- Eğitimde zayıf ile iyi arasındaki derece
- orta
- Başlangıcı ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre
- orta
- Sorunların çözümünde aşırılıklardan kaçınan, ölçülü bir yöntem izleyen
- orta
- Her iki yanda kendi türünden eşit sayıda nesneler bulunan: "Hademe orta bölmeyi açmak üzere koştu."- R. H. Karay. İki karşıt nitelik veya durum arasında bulunan, tutarlı, ılımlı, vasat
- orta
- Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer: "Tam bağın ortasına geldikleri zaman düşman askerlerini gördüler."- Y. K. Karaosmanoğlu
- orta
- Orantı
- orta
- Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm
- orta
- Bir olayın, içinde gerçekleştiği yer
- orta
- Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale ağzında duran arkadaşlarına havadan yollamak için yaptığı vuruş: "Aut çizgisinden nefis bir orta..."- H. Taner
- orta
- Görünür, algılanır durum: "Moralinin, inadının, zaman zaman da aşırı ataklığının nedeni ortadadır."- H. Taner
- orta
- Her iki yanda kendi türünden eşit sayıda nesneler bulunan
- orta
- Topluluk içinde, arasında
- orta
- İki karşıt nitelik veya durum arasında bulunan, tutarlı, ılımlı, vasat
- orta
- Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak aynı uzaklıkta olan yer
- orta
- Futbolda oyunculardan birinin, topu, kale ağzında duran arkadaşlarına havadan yollamak için yaptığı vuruş
- orta
- Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm: "Seccadesini ortasından kesip ikiye böldüler."- Ö. Seyfettin. İyi ile kötü arasındaki durum, hâl
- orta
- Yeniçeri ocağında tabur
- orta
- Görünür, algılanır durum
İlgili Terimler
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.